Gökyüzünde Allah'ın emrine boyun eğerek uçan kuşları görmüyorlar mı? Onları gökte ancak Allah tutar. Şüphesiz bunda inanan bir toplum için ibretler vardır. (Nahl 79)
Kuşlar...
Gökyüzünü kucaklar gibi kanatlarını alabildiğine açan, uçan kuşlar…
Yolunuz İstanbul’a, İstanbul’daki meydanlara, cami yakınlarına düşerse, minik kaplar içinde buğday satanları, aldıkları buğdayları kumrulara, güvercinlere atan insanları görürsünüz. Etrafa saçılan buğdayları gagalayan kuşların “Hu Hu Hu...” dediğini de mutlaka duyarsınız. Osmanlı’nın kuşlara verdiği önemin altında yatan asıl sebep de Allah’ı zikrettiklerini duymalarındandır…
İşte bu yüzden, Osmanlı mimarisinden başka hiçbir mimaride eşi benzeri olmayan kuş evleri, kuşların barınmaları, beslenmeleri için binaların ön yüzlerine özel olarak yapılmıştır.
Kuş evleri, evcil olmayan hayvanlar için vakıflar ve hastaneler kuran, soğuk kış günlerinde kurtların bile aç kalmaması için kar, fırtına demeden dağ başlarına et bırakan Türklerin ince duygularının, sanat zevklerinin nişanesidir…
Kuş evleri çeşit çeşit; gecekondu gibi olanı da var, saray gibi olanı da… İlk başlarda basit yuvalar şeklinde yapılırken, 18. yüzyılda konforlu yapılara dönüşen kuş evlerinde dikkat edilen en önemli özellik; kuşların kendilerini güvende hissetmelerini sağlamaktır. En güzel örneklerine İstanbul’daki yapıların saçaklarında rastladığımız kuş evleri, kuşlara barınak olmanın yanında bulundukları binaları da süsleyen tasarımlardır. Bazı kuş evlerinde kuşların beslenmesi için yemlikler, suluklar, inip çıkabilmeleri için merdivenler, başlarını çıkarıp etrafı kolaçan edebilecekleri balkonlar bile var.
Evlerin, camilerin, medreselerin, kütüphanelerin, sarayların en çok güneş alan cephesindeki, en aç kedinin bile ulaşamadığı, en şiddetli fırtınanın bile korkutamadığı kim bilir kanat çırpmaktan yorulan kaç kuş barındı bu kuş evlerinde. Ve bu zarafet, bu merhamet abidelerinde kim bilir daha kaç kuş soluklanacak Allah’ı zikrederek…
(Nur 41)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder